H2SO"4" yaşında :)

An itibariyle farketmiş bulunmaktayım ki 4 senedir bloğumu ayakta tutmaktayım.
Aklıma gelen ilk şey ise bloğumu neden açtığıma dair sorunun yanıtı oldu.
Hem lise çağının vermiş olduğu farklı şeyler yapma çabası hemde o zamanın modasına uyarak açılan bloglar.
Ama dile kolay 4 seneyi ardımda bırakarak diyebilirim ki "iyi ki böyle bir atılım içinde bulunmuşum."
Tek taraflı da olsa da bir arkadaş bir dost gibidir blog , o yüzden :

Koca 4 senenin ardından

              " İyiki varsın hasan2salakosman4.blogspot.com :)

Seni Seyrediyorum . .


Saçların uçuşurdu rüzgardan.
Yanından seni seyrederdim.
Güneş yakardı,deniz yanardı..
Sen konuşurdun,dinlerdim.
Gülerdin..
Susardın,düşünürdün.
Benimle el-ele yürüdün..
Yol biterdi.
Görmezdim seni..
Zaman yıl yıl geçerdi.
Uzaktan,çok uzaklardan
Seni seyrederdim.

Özdemir Asaf

Hoşçakal . .


Siyah beyaz tuşlarında piyanomun,
Seni çalıyorum şimdi,
Çaldıkça çoğalıyorsun odada,
Sen arttıkça ben kayboluyorum.

Seni doğuruyorum geceye,
Adını koyuyorum aya bakarak,
Her şey sen oluyor, her yer sen,
Ben ölüyorum..

Sesini duyuyorum rüyalarımda,
Gözlerimi kamaştırıyor ışığın,
Rüzgar sen gibi dokunuyor bana,
Ben doğuyorum..

Duymak istediklerimi söylemiyorsun hiç,
Dokunmuyorsun bana,
Sen gibi bir şimşek çakıyor,
Tam kalbime düşüyor yıldırımı,

Ben gidiyorum...

Özdemir Asaf

Mavi Mavi Sevdim Seni . .


Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum

Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?

Bir tek şeyi unutma!

Seni sevdim ben.

Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak . .

Anonim

Sevda Şiiri..

Rüyada kaybolmak gibiydi sana dalmak,
Bir sıcaklık çökerdi önce,
Usulca yağan kar taneleri düşerdi üzerime,
İnceden inceye..

Var oldum sanırdım,
              Sende kaybolduğumu bilmeden . .

Mecit ORTA

Aşk ve Terk'e Dair..


Bazen öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, ne sevebilir, ne terk edebilirsiniz. Kör kütük bağlanmışsınızdır aslında...

En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır; iç çekişlerinizin sebebi, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.

Göz yaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkahanızdır. Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...

Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz; "Ölmek var, dönmek yok"tur.

*

Lakin gün gelir anlarsınız içten içe bir şeyin kanadığını...

Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya... Şurasından burasından eleştirmeye koyulursunuz: "Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa..."

Başkalarını örnek göstermeye, "Bak onlar nasıl yaşıyor" demeye başlarsınız.

Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız. Aşkınızın gözü kör değildir artık, yanlışını görür düzeltmek istersiniz. "Eskiden böyle miydi ya..." diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirilerin kapısı; açıldıkça bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltından.

Böyle süremeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.

O, sevgisizliğinize yorar bunu. İhanete sayar. Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.

"Ya sev böyle ya da terk et" diye gürler...

Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ışıtan o rüya,bir kabusa dönüşür birden... Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size... Hoyrattır, bakmaz yüzünüze...

Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar, mahkum eder.

Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, siler sizi defterden...

"İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için..." dersiniz, dinletemezsiniz. Ayrılırsanız yaşayamayacağınızı bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz.

İhanetten kırılmıştır kaleminiz; severek, terk edersiniz...

*

"Madem öyle"nin çağı başlar ondan sonra...

Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir, madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde günah sizden gitmiştir.

Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz. Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...

Daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre... Ne var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni. Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur. Deli kanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler sarmıştır çevresini...

Gurur duyar onlarla, koynunda besler gözünü oysunlar diye...

Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla... "Bana ne... Kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre. Ama sonra... Ansızın kulağımıza çalınan bir şarkı ya da bir kapı aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden...

Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız. Kokusunu özlersiniz, türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi, yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh rakı içmeyi...

Karşı nehrin kıyısından hasret şiirler haykırırsınız, sular kulağına fısıldasın diye...

Dönüp "Seni hâlâ seviyorum" diye bağırmak geçer içinizden... Dönemezsiniz. Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.

Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla olur, ne onsuz... Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda" kuşkusu...

Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz.

Sürünür gidersiniz...

Can DÜNDAR

Dönüşü olmayan yol ..

Bazen öyle çok koyarki gitmeler , konuşamazsın..
Sadece susmak gelir içinden , dil dönmez ses çıkmaz..

Bazen öyle çok özlersinki , kalp atmaz , hissetmez..

Bazen öyle unutman gerekir ki , adını bile anamazsın..

Ve bazen öyle bir gitmen gerekir ki , dönüp bir "hoşçakal" bile diyemezsin..