Aşka Dönüş ..

Dönebilmek o dönüşü olmayan yollardan 
Sürekli bir aldanış bir daha bir daha 
Hiç bitmeyecek gecelerden bir sabaha 
Çıkabilmek ve sevmek durmadan usanmadan 


Konuşmak konuşmak gözlerle fısıltılarla
Duymak büyülü sıcaklığını beyaz ellerin
Her geçen dakika var olduğunu anlamak için
Yaşamak arzu dolu dudaklarda, şarkılarla

Unutmak ne varsa kötülükten yana
İnmek sevilen gözlerin derinliğine
Öyle mutlu, öyle sarhoş, alabildiğine
Bin yıl içmek o sulardan kana kana

Her gün ona koşmak dağlardan tepelerden
Her yerde, her zaman onsuz edememek
O en tatlı hayal, en büyük gerçek
Anlarsın taşan o günlerden gecelerden


Sonra bir gün o bütün karanlıkları yırtasın gelir
Başını alıp gidesin gelir uzak denizlere
Artık her şey boş ve yalan sevdin ya bir kere
Her yerinden bir buğu halinde o yükselir

Sen yoksun artık anla yeryüzünde bir o var
Onun elleri var, gözleri, dudakları
Anlarsın tenin beslediği zaman toprakları
Ve hala seversin zaman bitinceye kadar

Yeniden var oluştur ya da bir başka türlü oluştur bu
Nice aldanmalardan sonra bir aşka dönüştür bu.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Unutulmuyor işte..


Unutulmuyor nice sevdalar bekliyorda


Gitmeye yürekmi kaldı söylesene


Gözlerinde içimi törpülediğim kadın


Şimdi insanlara bakıyorum


Çoğunun bekleyeni ,ömrüne bir ömür daha ekleyeni var


Diyorlar ki küsme aşka daha kimler gelecek kimler gececek 


Bilmiyorlar ki en son giden herşeyimi götürdü..


Bilmiyorlar ki en son giden daha sonra gelecekleri bile götürdü....


Şimdi ben bu eskitilmiş gençliğimle


Yaşımı tersden yazıp öylece giden bir senin ardından


Kime hangi sevgimi vadedeceğim söylesene silinmiş harfim benim


Ellerimi tutana bulaşacak kokun 


Soluğumu paylaşan harflerini yutacak


Oysa ben yutkunamayacağım bile


Kurudu boğazım sen gideli 


Ki sana aldığım son buket bile kurumamıştır daha


Çürümedi vurduğum yer


Gözle görünmez darbeleri gidişinin


Öyle bir yer kanıyor ki içimde kanım var her damlanın içinde


Senle aldığım nefesleri vermedim daha


Senle aldığım nefesleri, sensiz verdiklerimle sıvamaya çalışıyorum 


Tıkanıyorum işte ,soluğum kesiliyor


Giderken bir zamanlar bendeliğini de götürseydin ya


Yada zıttı olmayan bişey yapsaydın sen gibi


Tanıyorum ben seni geldesem gelmezsin


Gidersin git desem


Ve gidersem bigün neylersin


Hiç birsey söylemeden benden bir nefes duymadan kalsam


Sen hiç susmasan ben çıt duymasam


Kalsan neylerim


Yıkımdan çoğaltırımda seni bütün enkazlardan sağ çıkarırım bizi


Ey yar görüyorsun ya sonunda yine aşk kaybediyor 


Hayat kazanıyor..


Sen benim susuzumluğumu dindirecek yağmuru bulamadın 


Ben senin yağmurunu yağdıracak o bulutu


Düş/tün kalkma sakınBu ayaklanış


Sana ölümden yakın 


Ben yaşarım sen yokken 


Ya ben sende sangığından çoksam


Ben varım senin yokluğun kadar dünyadaki yerim


Sen kendini bulursan eğer yaşarken olmayacak


Sen dilediğince varım de bende yerin kalmıyacak


Seçtiğin yaşamın son sayfasını okur gibi oluyorum


Ve yaşamın son sayfasını,yaşamanın ön sözüne gururla bakıyorum


Elimi uzatırken tutmaya vaktin yoktu


Bize bir adım varken gelecek gücün bitti


Mutluluğu sığdıracak yüreğini arıyorken


Tutkumun o kör gözü,o yağlı ipi çekti


Şimdi farkına bile varamayacaksın bu ölümün 


Öyle derin bi uyku bekliyor ki seni


Uykundan düşünü calsalar haberin olmayacak


Hep susmayı istiyordun işte sana dilsiz bir göç


Gün olurda uyanırsan beni değil kendini seç 


Tadın damağımda,acın içimde hala


Ne için aglasam gözlerimden akan 


Sen gittikten sonra biriktirdiğim yaşlar


Öyle bir bittikki biz 


Öyle bir gittik ki bu şehirden


Ama ,ama unutulmuyor işte 


Ellerinin dokunulmazlığı


Gözlerinin bakılmazlığı


Seninle geçen her anın başa alınmazlığı


Unutulmuyor işte..

Kırılgan..

Kırılgan bir çocuğum ben.
Yüreğim cam kırığı.
Bütün duygulardan önce öğrendim ayrılığı.

Saldırgan diyorlar bana,
Oysa kırılganım ben.
Gözyaşlarım mücevher; saklıyorum herkesten.

Ürküyorlar gözümdeki ateşten,
Ürküyorlar dilimdeki zehirden,
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen, gözükara cesaretimden.

Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?

Bir yanım çılgın nar ağacı,
Bir yanım buz sarayı.

Murathan MUNGAN

Eğer ..

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,

Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer !


Can YÜCEL

Ben seni neden mi sevdim ?


‎Ben seni bir okyanusun derinliğinde buldum da sevdim
Parlak bir inciydin benim için
Paha biçilmez bir inci
Ben seni soğuk ve yağmurlu bir günde
Seni düşünürken gülüşündeki sıcaklığın içime dolup da
Beni sardığı bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun, siyah saçların ya da kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye değil
Fikirlerinle, konuşmandaki güzelliğin ve benim o kor halde yanan yüreğimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atışımda vücudumun dört bir köşesine yayıldığını
Beni sardığını her nefes alışımda ciğerlerime işlediğini bilerek sevdim
Seni kış gecelerinin o soğuk yatağında birlikte uyuyup beni ısıttığın
Yaz sıcağında uyuyamayıp sıkıntılarım olduğun
Ve rüyalarımda buluştuğumuz gecelerde sevdim
Seni ellerinden tutup kanımın kaynadığı
Kalbimin yerinden fırlayacağını hissettiğim anlarda
O ıslak dudaklarınla beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim
Ben seni o sensiz anlardaki boş ve değersiz geçen dakikalarda
Kayıp zamanlarımızda, seni arayıp bulamadığım
Çaresizlik içinde olduğum, içki sofralarını dost bildiğim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Aramızdaki kilometreler nasıl çoksa
Ben de seni o kadar yoğun ve o denli çok sevdim
Seni kalbimde yanan ateşin ile
Zihnimde oluşan hayallerin o ay parçası çehrenle
Bana derinden bakan o gözlerindeki ışıltıyı göreceğim anları beklerken
Kalbimin yanıp tutuştuğu anlarda
Gelip o bu ateşi alevlendirerek
Bana sarılarak beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim

Korkuyorum!
Hak ettiğin mutluluğu sana verememekten korkuyorum.
Seni, beni sevdiğinden fazla sevememekten korkuyorum.
Senin sevgine layık olduktan sonra başkaları tarafından o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.
Seni kazandım derken kaybetmekten korkuyorum.
Aramızdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.
Senin kalbini daha fazla kırmaktan korkuyorum.
O temiz ve masum gözyaşlarını daha fazla akıtmaktan korkuyorum.

Evet korkuyorum;
Seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.
Ya da yanlış anlaşılmaktan korkuyorum.
Uçurumun kenarında yalnız kalmaktan korkuyorum.
Dostluğuna doyamadan ulu orta yalnız kalmaktan korkuyorum.
Yüreğimdeki o ince sızının bir gün çoğalmasından ve beni sarmasından korkuyorum.
Sevgi denen güzelliğinin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.
Dostluğun ölüp yerine nefretin yeşermesinden korkuyorum. ''

Attila İLHAN

?

Tek yönlü müydü gidiş biletin ?

Bırakmadın mı ardında ekmek kırıntılarını ?

Düşünmedin mi giderken hiç dönmeyi ey sevgili ?

Dönüş yolu..

Ve ben tenhasında yürürken yokluğunun,
Şimdi sen hangi açık sularda yüzüyorsun?

Kıyılarıma vuran o cansız bedenini taşırken ben,
Sen hangi hayatlarda can buluyorsun?


Eksik bir şey mi var ?

"Eksik bir şey mi var ? "


Kendime sorduğum ama cevabını alamadığım tek sorum,
İçime işleyen benliğin , öyle ben olmuş ki varlığın 
Gidişinin ardından toparlayamıyorum kendimi.


Yazamıyorum örneğin,
Gittin gideli sana şiirler yazamıyorum.
Beni ben yapan o ilhamın olmadan kendim olmayı başaramıyorum.
Başka "sen"ler beklerken hayattan
Daha da sen oluyorum sanki.


Eksik bir şey var sevdiğim,
Koca bir boşluk var içimde.
Senle dolu koca bir boşluk..
Ne yapacağını bilmeyen ,
Çölde kaybolmuş bedevi misali dolanan,
Kocaman bir boşluk..


Ali Atay - Eksik Bir Şey Mi Var


“ Kalksam duraktan dolmuş gibi.
Arka koltukta unutulmuş gibi.
Terliklerimle, gelsem sana.
Sonunda aşkı bulmuş gibi. 




Söz..

Bir söz yazdım bu gece sana ;

Yakamoz dolu denizler,
Yıldızlarla dolu gökyüzü misali ..

En Fazla İçimde Ölürsün ..

En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Kızıl sonbaharım
Hangi aşk kendi fırtınasına dayanabildi


Ellerimde çoğul bir gölge kuşu
Adının arkasına basmadan yürüdüm
Alnımda birikti çizikler
Adımdan çıkardım aklımı
Aklımsız kaldım
Neylersin
İnsanız
Ne yapsak eksiğiz işte
Ölüme ayarlı saatiz


En fazla içimde ölürsün
Sorarım
Şiir papirüslerinin hangi köşesine karaladın beni?
Hangi hare’mden yakaladın da çiğnemeden yuttun gözlerimi?
Kekeme repliklerin ezber bozduran kuşu
Hangi rüzgârlara sattın da saçlarını
Devrik cümlelerimin öznesi oldun?

İçindeki kötü senaryoların kahramanı olmak istemezdim
Dağıldı bak derlenip toplanmış dağılmalarım


En fazla içimde ölürsün
Nasılsa yokluk rehin bırakılıyor kalana
Kalan gidene denk neyi varsa susuyor.
Ve susmak inceltiyor her yarayı
Ve susmak bakmak oluyor
Gitmediğin her yere

Kim tutuklanmış yalnızlıktan
Gizin içine gizlenen kim
Söyle beni nerene sakladın
Ki şimdi bu kadar sokaktayım

En fazla içimde ölürsün
Karla karışık yağarsın yara Bereme
Karma karışık kalırsın cinnet şeridinde
Kaldırımların kaldıramadığı her neyse işte
Bulamadığın her ne varsa büyük yıkımların izinde
Sana borcum olsun
Hiç yazılmayacak bir şiirin içinde

En fazla içimde ölürsün
Yanağında yanar avucum
Avucumda imlası bozuk bir şiir kalır
Gözlerinin namlusu döner, yakar kirpiklerimi
Kulağımda bir tepenin rüzgârı uğuldar
Gırtlağıma kadar aşka batarım
Yeteri yok. Eksiği fazla.

Neyin kaldı eksilenlerden arta
İçeri doğru kapanan bir kapıydın
Saçlarından geçtim önce
Ve kendimden öylece
Neyim yoksa var bildim
Eğildim
Eksildim
Eridim
Bir seni bitirmedim

Hangi rüzgarlara sattın da saçlarını
Uğultusuna tutunamadın

Ömürden nefes çalarak ne kadar yaşarsa insan
Öyle yaşadım gözlerini
Tenimde itiş kakış
Cebimde depremlerin
Esrarlı gece ayinleri
Volkanik şiirler
Usul usul giymedim mi sözlerini
Yalnızlığın tiradını kapamadım mı her sefer
Sensizlik seni anlattı en çok
Vazgeçmeler vazgeçmekten vazgeçti
Söyle saçlarında öldüğüm
Bir geri gidiş kaç günde gelirdi?


En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Tenimin yırtıldığı yerden mi girdin içeri
Açar gibi yaparak açık bir kapıyı
Beni ikiye böldün
Hadi içimi kendine aldın da
Beni nerde bıraktın
Hangisini seçerdin benim için
Ve hangisinden vazgeçerdin kendin için

Ben yarama çoktan sen bastım
Yaşım kadar gencim
Adın çabuk diye geçti
Ardında aç köpekleri bırakarak
Ezberimden geçtim.
Hızla biten aşk şarkılarından geçtim
Senden bir şey eksiltmeden sana çok şey bırakmaktı aşk
Bildim


Biz dalkavuk bir aydınlığın yerine
Onurlu bir karanlığı seçtik
Ve bir öyküden ağlarcasına geçtik
Cesurduk çünkü
Kendimizi kendi düşlerimizden kovacak kadar

Ömrüne yüz çevirmiş iki masalcıyız
Gerisi hiçlik
Gerisi yokluk

Sensizliğin anlattığı ne vardı senden başka
Bir hayatın tüm yanılgılarını
Saçlarında çözdüm
Şimdi beni hangi yanımdan susacaksın
Sessizlikte bir dildir
Çoğul susulur
Pusulur
Şimdi beni hangi yanımdan kusacaksın

Yıkık şehrimin izbesi
En fazla içimde ölürsün
En çok
Gözlerime gömülürsün.
Gözlerimi kaparım
Vasiyetimi yazarım

Kahraman Tazeoğlu

Doğrularım..

Yine amansız bir gece ,
Ve yokluğunun imtihanı..


Hiç bekleme, döneceğin günleri beklemiyorum,
Ve sevmedim seni hiç.

Özlemiyorum gözlerini ,
Ve kokun tütmüyor burnumda.

Dolunay hatırlatmıyor seni bana,
Ve görmüyorum her baktığım yerde bakışlarını.

Kayan her yıldız da seni dilemiyorum,
Ve bel bağlamıyorum fallara.

Artık çok mutluyum sensiz ,
Ve hala çok kötü bir yalancıyım ..

Aşk Günlükleri - 1

Sene 2012 - Aşkın bittiği yıl.

Yazıma başlamadan önce çok düşündüm açıkçası , fakat ne zamandır ki ekran karşısına geçsem uçup gider hepsi. Beynimde dolaşan onca düşünce , onca süslü kelime "puf" diye uçup gider.
Bahsi geçen yazıda aslında bunları düşünmemle başladı.
Aslında bu aşkın kopyası gibiydi. 20. yüzyılda aşklar bundan farksız değildi.
Kişiler saniyeler öncesine aldırmadan hayatlarında olanları tek nebzede unutur , siler atar oldu.
İnsanlar bağlanmaktan çok ayrılmakta ustalaştı ve bir gün başkası ile sevgili olan onca kişi ertesi gün farklı bedenlerde ilah oldu.
Vaziyet bu olunca aşkın öldüğü sene olarak tabir etmek mümkün bu yılı.
Sizde farketmişsinizdir ki etrafınızda tabiri caiz "mıç - mıç" gezen dudakları dudaklardan ayrılmayan insan sayısı artarken , kendini farkettirmeden seven sayısı da bir o denli azalmakta.

Sebebine gelince ; olay fok balıklarından tutunda küresel ısınmaya kadar gidebilir o derece geniş bir açılım diyebiliriz.

Velhasıl bu konu ilgimi çekmekte : olayı araştırmak için bizzat kendimi kullanıp sizi aydınlatmayı hedeflemekteyim. Şimdilik esen kalın :))

To be continued..

İsyan ..


İlk âdem yaratıldı. Sağ yanına baktı bir kadın. Uzanıyordu öylece. Kim bu dedi tanrıya kim bu?
Bu sana eş yoluna yoldaş dedi. Sonra âdem havayı aldı, sevdi, çocukları oldu oldu oldu dünya doldu. O kadar ki dünyayı taşırdılar çocuklarıyla. Sonra bu çocuklar kendi aralarında din kurdular ayrıldılar. Her din kendi kolonisini yarattı yine bölündüler. Her bölünme kan getirdi kılıç sesi barut kokusu salındı etrafa. Sonra zaman geçti kahvehaneler tarandı, otellerde insanlar yakıldı. Sonra âdemin bölünen ve kamplara ayrılan çocukları farklı kamptakilere kız vermemeye başladı. Hâlbuki ki şunu unutmuşlardı;

Âdemle Havva insandı sadece insan. Ne âdem Sünni’ydi ne de Havva alevi. Onların sevgisi dünyayı doldurdu ama çocukları o doluluğun niteliğini bir hayli boşalttı. Önce insan anlayışı gitti yerine önce benden ukalalığı geldi. Benden değilse ölsün canı cehenneme anlayışlı yezitler türedi. Sevgisizlik büyüdü önyargılar kabuk tuttu. Nefret adeta herkesin içinde saklı.

O yezitler ki binlerce kez lanet olsun onlara. Ayrılığı getirdiler nefreti körüklediler canları canlara düşman ettiler...

Eğer Seversem Seni ..


Affet..
Bende sevgiler mevsimlik değil öyle,hiçbir saat dilimiyle kıyaslayamam düşlerimi.Sığdıramam ki seni bir ömre..

Eğer seversem seni;
Öyle çok bağlanırım ki sana,hayatta her şey olursun benim için.Ne vazgeçebilirim,ne şüphe edebilirim senden.Her an yanımda ol isterim,ezberlerim kokunu.Yerli yersiz gülümserim,düşünsene mutlu olduğumu;ne büyük aptallık!

Eğer seversem seni;
Uğrunda öl’mem,senin uğrunda yaşarım yaşanacak ne varsa.Senin için varolurum.Ellerini tutarım,bir sürü hatıramız olur; şarkılar,şiirler,hediyeler,gidilen yerler,hayaller,yeminler…

Umutlarımız olur senle,kusursuz düşlenmiş gelecek düşlerimiz..Sinemaya gideriz birlikte,yağmura yakalanırız.Hastalanırsın,endişelenirim inan,yer bitiririm kendimi sana bir şey diye.
Eğer seversem seni;
Onca fedâkârlık yaparım senin için,vazgeçerim her şeyden.Başka şehirden,başka hayattan,başka insanlardan..Senden başka vazgeçilecek ne varsa vazgeçerim.Sen bilmezsin,acıtırsın içimi.An gelir,dost olursun şerefsizliğe,‘sensizlik’ olur adın.

Eğer seversem seni;
Olur da öpersem ıslak dudaklarını,nefesini hissedersem nefesimde;nefesim olursun boylu boyunca.Ben bilmem aşk’ı yatırmayı yataklara,uyurken üstünü örterim en fazla.Olur da sarılırsam sımsıkı; dursun isterim tüm zaman kipleri..Hayatım olursun hepten,geleceğim..Seversem seni,eş dost örnek alır bizi,zaman geçtikçe daha da ‘sen’ olurum..

Eğer seversem seni;
‘GÜN’ olur ‘‘seni sevmiyorum’’ dersin bana.Yalan dolan sahtelikler girer araya.Git gide koparsın benden,başkalarının ismi olur ağzında,yeminleri hayalleri unutursun da yarı yolda bırakırsın beni.
Gitmemen için herşeyi yapsam da nafile;oturur ağlarım çocuklar gibi,çaresizlik,kepazelik sarar başımı..Zaman geçer, anlarım ki yalanmış her şey,anlarım ki aldanmışım sana,aldatmışsın beni..Acı çeker her yanım.

Eğer seversem seni;
Sen,tüm şarkıları başkalarına ‘adarsın’,ben gözlerine roman yazarım.Sen gidersin,ben kanarım.Sonra başkalarına söylersin ”seni seviyorum..,kopamam senden..” Yeminler eder,tutarsın ellerini.Kilitlersin gözlerini gözlerine.Bilmezsin,düşünmezsin bile kimse ‘ben’ değil diye..

Eğer seversem seni;
Alırsın hayatımdan tüm nefeslerimi.Elim yüzüm aşka bulanır,sensizlik içinde bir yalnızlık kalır bana.Kocaman bir ihaneti,acıdan nefesi kokan ufacık bir ömrü; oturur,kıçı kırık bir kalemle yazmaya çalışırım.Yaşanamışlıkları,ölümle mücadelelerimi yazarım gecelerce.Ben’den eser kalmaz seni seversem…

Eğer seversem seni;
Birisi siler beni,hiç özlememiş gibi özlersin..Birisi küllerimden doğar yeniden,sadece onu seversin..Vazgeçemem senden,seni unutamam.Tutamam ellerini..Kokun yok,sesin yok,sen yoksun;deliririm..
‘Gün’ gelir,kazara çıkarır atarsam seni aklımdan,kalbimden ruhumdan;bu sefer ne akıl kalır ne kalp ne de ruh!Sen unutursun beni,ölürüm.Susarsın,ölürüm.Gidersin,ölürüm.Kurşun gibi bir an gelir şakağıma; seversin başkasını,ölürüm.

Anladın mı şimdi?
Seversem seni, mahvolurum…

Şiir: Cenk Askeroğlu

Geceler (3) ..


Belkide en çok seni hatırlattığı için böyle her şey. .

Yada seni hatırlamak isteyişim , bilmiyorum.

Uzun zamandır yazmıyorum sana bilirim kırgın bana düşlerin.

Ve suskun,

Seneler geçse de onca anıya rağmen sonsuz bir suskunluk.

Görsen şimdi beter haldeyim,

Yorgun , bitkin , sensiz , ve suskun..

En çokta suskunum belki.

Konuşamıyorum sen gittiğinden bu yana.

Geceye anlatıyorum sensizliği,

Gündüze ya da rüzgara en çokta . .

Biliyorum onca zaman onca acı gelmez geri,

ama özlüyorum bil istedim.

Sana yazamasam da - en çokta sen mutlu ol diye -

yinede bil istedim. .

Gözlerinden öpüyorum.

Yalnız Saatler ..


Belki de unutmayı başaramadığım tek anı bu ;
Sevmezdin sonradan çıkma elektrik ışığı altında oturmayı.
Bir kaç mum yeterdi ikimize bütün gece.
Gözlerimin içine dalışın,
Karanlığın içinde göğsümde yatan gözlerine dalışım.
En çokta o anları özlüyorum ikimize dair.
En çok geceler yakıyor canımı..

Hala mum ışığında oturuyorum geceleri,
Senden kalan en güzel huyum belkide..

Gece Nöbeti..

Daha az seviyorum seni
Giderek daha az
Unutur gibi seviyorum, azala azala
Aramızdaki uzaklığın karanlığında

Geceler kısalıp, gündüzler uzuyor böyle olunca
Daha az seviyorum seni
Kendini iyileştiren bir yara gibi
Daha az
Ve zamanla...

Sen geceyi tutuyorsun, ben nöbetini
Uzak dağ kışlalarında
Görmüyoruz birbirimizi
Usul usul sis iniyor
Kopmuş yollara
Işığı hafif, uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da

Artık daha az seviyorum seni
Unutur gibi, ölür gibi daha az
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini kolay değildi
Yalnızca sevgilimi değil, evladımı da kaybettim ben
Kaç acı birden imtihan etti beni
Bir tek gece vardır insanın hayatında
Ömür boyu sürer nöbeti
Bu da öyleydi,
İyi ol, sağ ol, uzak ol
Ama bir daha görme beni..

Murathan MUNGAN

H2SO"4" yaşında :)

An itibariyle farketmiş bulunmaktayım ki 4 senedir bloğumu ayakta tutmaktayım.
Aklıma gelen ilk şey ise bloğumu neden açtığıma dair sorunun yanıtı oldu.
Hem lise çağının vermiş olduğu farklı şeyler yapma çabası hemde o zamanın modasına uyarak açılan bloglar.
Ama dile kolay 4 seneyi ardımda bırakarak diyebilirim ki "iyi ki böyle bir atılım içinde bulunmuşum."
Tek taraflı da olsa da bir arkadaş bir dost gibidir blog , o yüzden :

Koca 4 senenin ardından

              " İyiki varsın hasan2salakosman4.blogspot.com :)

Seni Seyrediyorum . .


Saçların uçuşurdu rüzgardan.
Yanından seni seyrederdim.
Güneş yakardı,deniz yanardı..
Sen konuşurdun,dinlerdim.
Gülerdin..
Susardın,düşünürdün.
Benimle el-ele yürüdün..
Yol biterdi.
Görmezdim seni..
Zaman yıl yıl geçerdi.
Uzaktan,çok uzaklardan
Seni seyrederdim.

Özdemir Asaf

Hoşçakal . .


Siyah beyaz tuşlarında piyanomun,
Seni çalıyorum şimdi,
Çaldıkça çoğalıyorsun odada,
Sen arttıkça ben kayboluyorum.

Seni doğuruyorum geceye,
Adını koyuyorum aya bakarak,
Her şey sen oluyor, her yer sen,
Ben ölüyorum..

Sesini duyuyorum rüyalarımda,
Gözlerimi kamaştırıyor ışığın,
Rüzgar sen gibi dokunuyor bana,
Ben doğuyorum..

Duymak istediklerimi söylemiyorsun hiç,
Dokunmuyorsun bana,
Sen gibi bir şimşek çakıyor,
Tam kalbime düşüyor yıldırımı,

Ben gidiyorum...

Özdemir Asaf

Mavi Mavi Sevdim Seni . .


Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum

Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?

Bir tek şeyi unutma!

Seni sevdim ben.

Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak . .

Anonim

Sevda Şiiri..

Rüyada kaybolmak gibiydi sana dalmak,
Bir sıcaklık çökerdi önce,
Usulca yağan kar taneleri düşerdi üzerime,
İnceden inceye..

Var oldum sanırdım,
              Sende kaybolduğumu bilmeden . .

Mecit ORTA

Aşk ve Terk'e Dair..


Bazen öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, ne sevebilir, ne terk edebilirsiniz. Kör kütük bağlanmışsınızdır aslında...

En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır; iç çekişlerinizin sebebi, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.

Göz yaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkahanızdır. Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...

Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz; "Ölmek var, dönmek yok"tur.

*

Lakin gün gelir anlarsınız içten içe bir şeyin kanadığını...

Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya... Şurasından burasından eleştirmeye koyulursunuz: "Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa..."

Başkalarını örnek göstermeye, "Bak onlar nasıl yaşıyor" demeye başlarsınız.

Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız. Aşkınızın gözü kör değildir artık, yanlışını görür düzeltmek istersiniz. "Eskiden böyle miydi ya..." diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirilerin kapısı; açıldıkça bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltından.

Böyle süremeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.

O, sevgisizliğinize yorar bunu. İhanete sayar. Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.

"Ya sev böyle ya da terk et" diye gürler...

Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ışıtan o rüya,bir kabusa dönüşür birden... Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size... Hoyrattır, bakmaz yüzünüze...

Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar, mahkum eder.

Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, siler sizi defterden...

"İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için..." dersiniz, dinletemezsiniz. Ayrılırsanız yaşayamayacağınızı bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz.

İhanetten kırılmıştır kaleminiz; severek, terk edersiniz...

*

"Madem öyle"nin çağı başlar ondan sonra...

Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir, madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde günah sizden gitmiştir.

Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz. Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...

Daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre... Ne var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni. Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur. Deli kanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler sarmıştır çevresini...

Gurur duyar onlarla, koynunda besler gözünü oysunlar diye...

Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla... "Bana ne... Kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre. Ama sonra... Ansızın kulağımıza çalınan bir şarkı ya da bir kapı aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden...

Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız. Kokusunu özlersiniz, türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi, yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh rakı içmeyi...

Karşı nehrin kıyısından hasret şiirler haykırırsınız, sular kulağına fısıldasın diye...

Dönüp "Seni hâlâ seviyorum" diye bağırmak geçer içinizden... Dönemezsiniz. Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.

Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla olur, ne onsuz... Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda" kuşkusu...

Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz.

Sürünür gidersiniz...

Can DÜNDAR

Dönüşü olmayan yol ..

Bazen öyle çok koyarki gitmeler , konuşamazsın..
Sadece susmak gelir içinden , dil dönmez ses çıkmaz..

Bazen öyle çok özlersinki , kalp atmaz , hissetmez..

Bazen öyle unutman gerekir ki , adını bile anamazsın..

Ve bazen öyle bir gitmen gerekir ki , dönüp bir "hoşçakal" bile diyemezsin..

Başlamalar..


Seni seviyorum
Ben de seni

Tutuyorum
Ben de seni

Öpüyorum
Ben de seni

II

Doğuyorum
Ben de sana

Yaşayorum
Ben de sana

Geliyorum
Ben de sana

Bitiyorum
Ben de sana

Ölüyorum
Ben de sana

III

Ben seninim
Ben de senin

Sen benimsin
Ben de senin

IV

Gelip kaldım
Ben de senden

Görüp kaldım
Ben de senden

Bilip kaldım
Ben de senden

Gidip kaldım
Ben de senden

Umup kaldım
Ben de senden

V

Sen de ben de
Ben de sen de

Sende bende
Bende sende

Sen de bende
Ben de sende

Sende ben de
Bende sen de

VI

Geliyorum
Ben de seninle

Gidiyorum
Ben de seninle

Kalıyorum
Ben de seninle

Ölüyorum
Ben de seninle

VII

Yalnızım
Ben de sensiz

Çirkinim
Ben de sensiz

Küçüğüm
Ben de sensiz

Ölüyüm
Ben de sensiz.

Özdemir ASAF